80’li yıllara yetişen, 90’lı yıllarda büyüyen, 2000’li yıllarda yozlaşan hayata direnen ve özünü korumaya çalışan bir kişi olarak karşınızdayım. Bu dönemleri benimle paylaşan herkes ya da o dönemlere özel ilgisi olan kişilerin yani bizlerin bugüne kadar yaşadığımız ve bundan sonra yaşayacağımız durumları değerlendirmeye var mısınız?
Her geçen gün veya yıllarda bilimin ve teknolojinin hayatımıza getirdiği yenilik ve kolaylıklarla beraber çok daha iyi bir noktaya geleceğimizi beklerken – ki hayatlarımızı kurtaran tartışılmaz birçok faydası da mevcut – şu an durduğumuz noktaya bakıyorum da “yaşamıyoruz, robotlaşıyoruz”. İnsan, tek başına da birçok şeyi başarır ve mutlu da olabilir tabi ama süreklilik arz etmemeli. Kendine zaman ayırmalı, kendisiyle baş başa kalmalı tabi ki. Ama günümüzde bu durum, araç olmaktan çıkıp amaç haline geldi ya, ben ona yanıyorum.
Giderek yalnızlaştığımız, bireyselleştiğimiz, sahip olunan samimi ilişkileri, samimiyeti özlediğimiz, kavramları sorguladığımız, altlarını doldurmaya çalıştığımız bir dönemde yaşıyoruz. Peki bunun için kimden ne bekliyoruz ? Bunu tamamen toplumsal nedenlere ya da gelişen değişen dünyaya mı bağlamalıyız? Bunlardan bağımsız olarak bizim hiç mi etkimiz yok? Tabi ki var. İlk önce kendimizden başlamalıyız. Her şey önümüze sunulmuyor. Eleştirmek, hep karşı taraftan beklemek nereye kadar, sonu yok. Kendimizi kaybetmeden, kendimizi çok iyi tanıyormuş edalarından önce farkına varmalıyız. Gerçekten yoğunlaşmalı; özeleştirimizi kendimizi yıpratmadan, öldürmeden yapmalıyız. Çevremizi güzelleştirmeden önce kendirimizi güzelleştirmeliyiz.
Sahip olduklarımızı görmeden ya da kendimizi tanımadan, kabul etmeden, tamamen kendimizi yenidünyanın düzenine koşulsuz teslim ediyoruz. Yaşantımızın başından bugüne kadar neleri koruyabildik? Hep yeni gelen trendler, yaşam biçimleri mi doğru, güzel ya da huzur verici? Ve herkesin bu sorumluluğu almaktan kaçıp her gün her yerde duyduğumuz o süslü bahanelere sığındığına şüphem yok. Ben buna itiraz ediyorum. Hadi kabullenip itiraf edin.. Ben mi? Ben zaten söylüyorum ya tüm açık yürekliliğimle. Yanlışımız zamanında, durumu değiştirmek için yanıtları yanlış yerlerde aramak oldu. Yani dışarıda, hani kendimizin aynası toplum ya, orada.. Peki, ipin ucunu ne zaman kaçırdık? İşte onu ben de hatırlamıyorum.
Ama tek bildiğim, kendimi bildim bileli sevdiğim, ait olduğum her ne varsa, şehir, duygu, eşya, davranış, aklınıza şu an gelen en saçma şey bile olabilir hep onları tutmaya çalıştım hayatımda. İlk başlarda – ve hala kabul etmeyen, karşı çıkanlar olsa da çevremde – birçok kişiye göre geri kafalılık, ya da gelenekselcilik gelse de sonuçta ben sadece doğduğum ve büyüdüğüm yıllardan biriktirip onları korumuyorum ki.. Günümüzde de güzel olan, yararlı ve hayatımızı renklendiren birçok detayı da ekliyorum yanıma. Ve şu an çoğu kişi uyuduğu uykudan uyandı ve söylemeye çalıştığım şeye sahip çıkmaya başladı. Kıymete bindi, anlayacağınız. Sizler de görebiliyorsunuzdur bunu.
Sevgiye, ilgiye açken nasıl davrandığımızı görmek için etrafımıza bakmak yeterli. O doyuma ulaştığımız yıllar 2000’li yıllardan önceydi işte. Yine olumsuzluklar, kötülükler, anlaşmazlıklar vardı ama konunun özü her zaman korunup doyuruyordu bizleri: İnsanların birbirlerini sevip saymaları. Hani akraba ilişkilerinden başlayıp komşuluk ilişkileriyle devam eden, okul iş derken sokak kültüründe son bulan o canını sevdiğim insanlık.. Hani koşulsuz şartsız paylaşılan, yardımlaşılan, sahiplenilen yıllar. Hani herkesin birbirini tanıdığı için güvenle yaşadığımız evler, köyler, kasaba ve şehirler..
Bunları söylüyorum ama geçmişe özlemin hiçbir şeyi değiştirmeyeceğini de çok iyi biliyorum. Yapmamız gereken şey hiç de zor değil aslında.. Neyi özlüyorsunuz? Hangi duygu, hangi durum, hangi ilişki? Tabi ki o zamankiyle birebir olacak, karşılayacak demiyorum. Sizin en derinlerinizden gelen, hani içinizde susmayan, gerçek istek ve mutluluk kaynaklarınızı çıkarmanız için sizi zorlayan bir sesiniz var ya işte onu dinlemeniz. Siz onlarsınız çünkü. Ve çok güzel şeyler bunlar.. Bir daha dünyaya gelsem yine öyle olmak ya da yaşamak isteyeceğim dediğiniz şeyler, yerler ya da kişiler..
Sizden şimdilik ricam şu: şu anda okurken bir kendinize bakın ve durun. Ne söylüyorum ben: “Şartellerimizi kapatıp açmanın zamanı şimdi! Hadi, hadi… “