Öğrendiğim bir şey varsa o da insanın hayatında üç unsur yerli yerinde dengede olursa, hayatı yolunda ve mutlu demektir.. Tabi ki genel anlamda hayatın beraberinde getirdiği sorunlarla beraber dengesiz, kontrol edemediğimiz dönemler olabilir ancak her biri için ayrı ayrı hazırlayacağım yazılarla da göreceğiz ki; birbirleriyle olduğu gibi tek başına da uyumunu korudukça, kontrol edebildiğimiz ölçüde dengede tutabildikçe, imkânsız diye bir şey olmayacaktır. Özel hayat, hobi ve iş hayatı üçlüsü arasındaki bağlantıyı şöyle açıklamakta fayda görüyorum. Üçünden birisi bile olmazsa denge bozulurken ikisinin ya da üçünün de olmadığı, kötü gitmesi durumunun kişide yaratacağı ruh hali tartışılmaz. Cambaz gibi bunları nasıl dengede tutabiliriz, görelim. Ne kadar dengede tutabilirsek tabii.. Her birini tek tek ele almak, değerlendirmek her zaman daha sağlıklı olacaktır. Ne dersiniz, ilkiyle başlayalım mı?
HERŞEY ONUNLA BAŞLAR
Üçlememizin ilk sırasında yer alan özel hayat derken sosyal hayatımızı da içerisine yerleştirdiğimizi söylemeliyim. Her şey onunla başlar. Çünkü temellerini ailede attığımız sonrasında mahalle, okul ve iş çevresiyle devam eden çok değişkenli bir özel hayat söz konusu. Hepimizin yetiştiği aile ortamı, geldiği kültür sonrasında okurken ve çalışırken içine girdiğimiz ortamlar bizi biz yapan değerlerin oluşmasında ne kadar da etkililer. Belli bir yaşa kadar aileden ne gördüysek onu yaşıyor ve gösteriyoruz. Sonrasında kendi istek ve tercihlerimiz doğrultusunda davranış modelleri geliştiriyoruz. “Ya ailede ne gördüysen o, sonrasında hep onun etkileriyle yaşarsın ya da ne olacak ailesinden ne gördüyse ilişkilerine hep onları yansıtır, çok şey beklememek lazım” diyenler için ne demeliyiz? Sadece şunu söylüyorum: “Doğruluk payı var evet ama çok da eksiği var.”
Ne demek canım, sadece aileden gördüklerimizle mi hayatımıza devam ediyoruz. Sahip olduğumuz arkadaşlıkların, dostlukların, yaşadığımız ilişkilerin, ihanetlerin, maruz kaldığımız birçok baskı ve eylemlerin hiç mi etkisi yok. Ne kadar sağlam ve güzel değerlere sahipseniz, kendi doğru ve yanlışlarınızın, kusurlarınızın farkındaysanız, farkındalığınızı pozitif yönde geliştirirseniz, ne yaşarsanız yaşayın daha sağlam ve dik bir duruş sergilersiniz. Tabii beynimize yüklenmiş olarak karşımıza çıkmıyor bu davranış modelleri. Hata yapmadıkça, yaşamadıkça, tecrübe etmedikçe ve özellikle ders alıp hayatımıza uygulamadıkça sağlam duruşumuz çoğu zaman olmayacaktır. Yaprak misali, rüzgar nereden eserse oradan başka yerlere savrulup gideriz.
Günümüzdeki nesil bir açıdan daha şanslı. Çoğu aile bilinçlendi ve çocuklarının sahip olması gereken nitelikleri ve yaşama daha kararlı ve sağlam başlamaları için gereken yetkinlikleri farklı yollardan aşılamaya çalışıyor. – Tabii tamamen özgür yetiştirmek adı altında çocuklarının her yaptığını hoş gören aileleri saymıyorum – Peki bir önceki nesillerin suçu ne? Suç demeyelim ama çoğu aile o kadar bilinçli değildi ve hep yedirelim, giydirelim yeterli gözüyle baktılar. Sonrasında da deneme yanılma, iyi ve kötü tecrübelerle bugünkü noktaya gelindi. Bu demek değildir ki yeni nesil yaşadıklarından öğrenmiyor. Sadece biraz daha fazla farkındalıklara sahip olarak başlıyorlar hayata. Bunu görebilecek hayatları yaşayanlara sözüm.
Yaşanılan tecrübelere beraberlikleri de eklersek yeni nesili de işin içine katarak, bu sefer tam tersini söylemek durumundayım. Yaşanılan ya da başlayacak ilişkilerde tarafların çoğu, ilişki anlamında ne istediğini bilmiyor, Çünkü kendilerini tanımıyor ya da o anlamda çaba göstermiyorlar. O yüzden de ne yaşadıklarını da bilmiyorlar. Hayatlarını birleştirme anlamında kaç kişiye ne kadar “İleride hayatında olacak insan nasıl olmalı, sevgili ya da eş olarak beklentin neler?”diye sorduysam, inanın hiç tatmin edici cevaplar alamadım. İşte, ailelerin ve şu anki toplumun farkındalık uğruna es geçtikleri nokta bence ben kavramını çok fazla empoze edip biz kavramını neredeyse yok saymaları. O kadar kendimize döndürmeye çalışılıyoruz ki büyük resmi göremiyoruz. Kendimize döndürmeye çalışmaktan kastım tabi ki kendi özümüze döndürmek değil. Sadece tek başına bir hayata bağlanan, özgüvenli olsun derken neredeyse hayata, topluma ve çevresine güvensiz bireyler ortaya çıkıyor.
Günümüz koşulları, teknolojik gelişmelerle beraber kişinin kendini tanıması, gerçek anlamda ne istediğini bulması açısından yararlı olabildiği gibi daha temkinli, daha bireysel davranmayı gerektirse de insanın aile, akraba, arkadaş ve sevgili unsurlarını hayatında yerlerini belirlemesi gerektiğine inanıyorum. Bu dinamiklerin birisinden birisi yok sayılmamalı. İnsanın sahip olduğu değer ve erdemler, hayatın içine ne kadar kendini gösterirse o kadar pekişiyor.
NE YAPMALI
Sonuç olarak daha sağlıklı bir kişilik ve hayat için büyük resme baktığımızda tecrübe ettikçe yani hayatın içine karıştıkça yaşadığımız olayları değerlendirirken ve tepkilerimizi belirlerken ilk önce aynaya bakıp karşımızdakiyle biraz konuşmalı ve özeleştiri yapabilmeyi öğrenmeliyiz. Evet çok değerliyiz, özeliz, güzeliz, doğruyuz. Bunun yanında da hatalarımızı görmezden gelemeyiz.
Eğer özel hayatımıza kuşbakışı baktığımızda gördüğümüz manzara hoşumuza gitmiyor ve “iyi” olmasını istiyorsak, şikâyet etmeyi ya da tüm yaşananların sorumluluğunu birkaç kişiye yüklemeyi bırakmamız gerek. Her şeyden önce insanlar değişmez. Kendi durumunun farkında olup gidişatı değiştirmek için olumsuz yönlerini törpüleyip değişmek isteyen insanlar vardır. Hem aile, hem arkadaş çevresi hem de sevgiliniz, siz bir şeyleri değiştirmedikçe değişmelerini beklemeyin. Hatta değişmeyebilirler. Ama sizin davranışlarınıza göre davranmaya başlayabilirler. Hadi en kötüsünü söyleyelim, onu da yapmadılar. Özellikle aile için konuşuyorum. Birbirinizi olduğunuz gibi kabul edeceksiniz. Hele anne ve babalarımızın belli bir yaştan sonra size göre hareket etmelerini beklemeniz ütopik olabiliyor. Arkadaş ortamı ve sevgiliniz içinse bu biraz daha rahat bir alan olabilir. Kendinizi eğrileriniz ve doğrularınızla ne kadar tanıyor ve kendinizden ne kadar eminseniz kısacası kendi sınırlarınızı belirlerseniz daha huzurlu ve mutlu olacağınıza şüphe yok. Bunun kolay olduğunu kesinlikle söylemiyorum. Sırf kaybetme korkusuyla davranılan ilişkiler zaten bir gün bitmeye mahkûm olur. Bunu arkadaşlık ve dostluk ilişkisi için de beraberliğiniz için de düşünebilirsiniz. Gerçek anlamda sizi seven ve olduğunuz gibi kabul eden insanlarsa hayatınızda olanlar, zaten hayatınızda olmaya devam edeceklerdir. Geriye kalanlar ise çoğunlukla gerçek anlamda hayatınızda olmamışlardır zaten, inanın bana.
Siz nasıl karşınızdaki insanı öyle kabul edip seviyorsanız sizin beklentiniz de pek tabi ki öyle olacaktır – Karşınızdaki insanı değiştirmek ya da karşınızdaki insanın sizi değiştirmesi konusu bambaşka bir boyut olduğu için şimdilik o noktaya değinmiyorum – . Bahsettiğim konuları içselleştirdiiğnizde, hayatınıza yerleştirdiğinizde özel hayatınızın nasıl düzene girdiğini göreceksiniz.
Ailenizle, çevrenizle ve sevdiğiniz insanla hep mutlu ve huzurlu olmanız dileğiyle,
Sevgiler