Her insan gibi kendimi ve hayatı yıllar boyunca sorguladım ve sorgulamaya da devam ediyorum. Ama artık bambaşka bir şekilde ve boyutta. Sanki bütün o sorgulamalar, bir yerde birikti, birikti, birikti ve bir noktada kırılma noktasıyla beraber şelaleden dökülür gibi beni anlamam, görmem gereken başka yerlere götürdü. Sanırım götürmeye ve eşlik etmeye de devam ediyor. En güzel tarafı da ne biliyor musunuz? Görebilmeyi az ya da çok öğrendikten sonra hayatın içinde ya da kendi içinizde olanları adlandırabiliyorsunuz. Ya da adlandıramasanız bile akışa bırakıp hayatın size göstermesini memnuniyetle takip ediyorsunuz. Belli bir yaşa geldin, tecrübe ediniyorsun, normal diyebilirsiniz. Ama bunun yaşla alakasının olmadığına eminim. Çevremde gözlemlediğimde yaşça benden büyük ama hayatın, kendisinin hiç farkında olmayan birçok kişi görüyorum. O yüzden daha iyi bir analiziniz varsa seve seve dinleyebilirim.
Nereden çıktı bu konu şimdi? derseniz de sanırım ifade etmemi gerektiren işaretler iyice ortaya çıktı diyebilirim. Ve bunlar sadece beni değil, sizleri, toplumumuzu ve dünyamızı da etkileyen işaretler. 2000’li yıllara girdiğimiz andan itibaren endüstri çağının yerini bilgi çağı aldı biliyorsunuz. Bilgi çağının baskın etkisini internetin hayatımızdaki rolüne bakarak da görebiliriz. Ve geldiğimiz noktada yapay zekanın kullanımının uç noktalarını, yeni dünya düzenini hatta uzayı, uzaylıları daha çok konuşur olduk, farkında mısınız? Korona virüs ve pandemi ile normalleştirilmeye çalışılan birçok değişen hayati süreçlerimiz, yukarıda bahsettiğim sadece birkaç konunun da normalleştirilmesi ile devam ediyor. Zamanı geldiğine inanıldığı için belki de bahsettiğim süreçler hızlandı. Algılarımız, farkındalıklarımız artıyor ve uyanıyoruz. Belki de bizim elimizde, kontrolümüzde olmayan süreçler harekete geçti görünür biçimde. Ve algımızın açılıp açılmaması tercihlerimize bırakıldı, kim bilir. Daha da sayabilirim, çoğaltabilirim ama onu da size bırakıyorum. İlginizi çekiyorsa araştırmanızı öneririm.
Bilgi Çağı mı Yoksa Uyanış Çağı mı Demeliyim?
Bütün bunlar aslında bilgi çağını uyanış çağı olarak tanımlamamıza neden oluyor. Hatta yerli, yabancı birçok spiritüel uzmanları, metafizikçiler, bu tarz konularda araştırma yapan kişiler ve bilim insanlarının ortak vardığı nokta şu: “Öyle bir çağdayız ki, insan; kendisinin ve içinde bulunduğu hayatın ne kadar farkında olursa, farkındalığını ve algısını yükselttiği ölçüde, yeni dünya düzenini anlayacak ve ayak uydurabilecek” Ben bu şekilde mi düşünüyorum? Doğru soru şu: “Ben bu noktaya nasıl geldim?”
Şunu kabul edelim, bizim henüz idrak edemediğimiz belki de hiç idrak edemeyeceğiz farkındalıklarla dolu bir dünyada yaşıyoruz. Tek dileğim kendi adıma, yaşadığım süre boyunca farkındalığımın gelebileceği en üst noktaya gelmesi. O kadar istiyorum ki. Bunun doğrudan ne iş yaptığınızla ne kadar para kazandığınızla ve nasıl bir evde, nasıl bir hayatta yaşadığınızla da ilgisi yok, inanın. Hem zaten bir nevi bakış açınızı cidden sarsıcı bir şekilde değiştirdiğinizde yani farkındalığınız artınca hepsi bir düzene giriyor, kapılar açılıyor. Görüyorsunuz. Uzmanların yukarıda bahsettikleri süreçler, kadim bilgiler, bilimsel gerçekler yüz yıllardır vardı, halen var ve olmaya da devam edecek. Buradaki fark, biz ne zaman anlayacağız, göreceğiz ve uygulayacağız? Benim bunları ucundan kıyısından fark etmem, çözümlemeye başlamam da çok uzun bir süre olmadı. Yeni sayılmaz ama bir on yılı da yok. Yaşadığım rahatsızlıklardan kurtulmaya niyet etmemle beraber aslında ihtiyacım olan şeyleri hayatıma dahil etmem, zarar veren herşeyi mümkün olduğunca hayatımdan çıkarmaya başlamamla başladı. Herkesin ihtiyacı olan vitaminler, yaşam tarzları farklıyken benim ihtiyacım olan, olması gereken süreçlere geçiş yapmamla başladı her şey. Buna sağlıklı beslenmeyi de ekleyebilirsiniz ki “Ne yersek oyuz!” kavramına gerçekten inanıyorum. Onun haricinde genetik ve düşünce yapıma en uygun süreçlere dahil oldukça, olmaya gayret gösterdikçe değişim başladı. Ben özellikle bastırmadan, ısrar etmeme fırsat kalmadan algım bu yolla açılmaya başladı. Hala öğrenme, görme aşamasındayım. Ama bu kadarı bile harikalar yarattı bende çok mutluyum dönüştüğüm insandan. Anlatacağım, daha çok anlatacağım ama zamanla, ama yavaş yavaş…
Komplo Teorileri Sadece Birer Teori mi?
Materyalist bir dünyada yaşamaya, yaşatılmaya o kadar alıştık, alıştırıldık ki, arka planda var olan büyük resmi kaçırıyoruz, neredeyse kaçırıyoruz diyerek de toparlayabilirim. Kendimizi bildik bileli gerek filmlerle, kitaplarla gerekse reklamlar ve yapılan yayınlarla şu anki hayatımızdan çok çok sonraki yıllar ile ilgili çok sayıda ipucu ve komplo teorilerini görebiliyoruz. Bunu ister sağlık alanında deyin ister ekonomi, kültür, siyaset, yaşam hangi alanda derseniz deyin kaçınılmaz olan birçok gerçekle karşılaştık ve karşılaşmaya da devam ediyoruz. En basiti her yıl The Economist dergisinin Ocak ayındaki kapak tasarımı, dünya çapında tartışılıp analiz ediliyor. Neden? Her ne hikmetse de verilen işaretler o yıl veya takip edilen yılda gerçekleşiyor. Geldiğimiz noktada karşıma çıkan uç diyebileceğim hiçbir konuya uzak değilim. Yani benim gözümde normalleştiler bile.
Başka Hayatlar Mümkün!
Konuyu buralara getirmemdeki amaç aslında yetiştirildiğimiz aile ve toplumda belli kalıpların içerisinde yer aldığımız ve tabi ki dayatılmaya çalışılan toplum baskısının çeşitlerine maruz kaldığımız için kafamızı gökyüzüne kaldıramıyoruz. Başka hayatlar mümkün.. Ne güzel sözdür, çok severim. Bir noktaya kadar yaşadığım hayattan sıyrılıp şu anda başka bir hayatın sürecinde olduğumu bilmek, hissetmek, kendimi dışardan gözlemlemek o kadar keyif veriyor ki. Bu şu demek değil: Hayatımı komple değiştirdim, bambaşka biri oldum. Evet aslında başkalaştım, hayatımı değiştirdim, değiştirmeye de devam ediyorum. Özümü, o içimdeki çocuğu severek, koruyarak ve iyi bakarak devam ediyorum. Devam ettikçe karşıma çıkan her durumu, fırsatı değerlendirip, okumaya, görmeye çalışıyorum. Doğru ya da eksik, bir yerlerinden tutarak ilerliyorum. Doğru ve güvendiğim kaynakları ve tabi ki onların yönlendirdiği kaynaklarla ilerliyorum.
Okuduğunuzda, sen neyin içine düştün böyle Yeşil Fularlı Kız dediğinizi duyuyorum. Sakin olalım, herhangi bir örgüt ya da bir topluluğun savunucusu değilim. Hayata gözüm açıldı diyelim sadece. Ve bir aydınlanma yaşıyorum. Öyle hissediyorum en azından. Evrenin büyük planının içerisinde olan bir kum tanesiyim belki de. Hep sonuç odaklı ya da hemen bir sonuç bekleyen, nedenleri öğrenmek isteyen sabırsız, hayatı kendini sorguladıkça karışan o kız değilim artık. İşte bu nokta, sanki ciğerlerimin, öyle bir oksijen bombardımanı ile dolup ferahladığımı hissettiğim, derin derin nefes alıp rahatladığım bir nokta. Size de öyle oluyor mu bazen, oldu mu? Ben neyin içine düştüm, söyleyeyim mi, yaşadığımız dünyanın, hayatın, bizlerin amacını, misyonlarını, tekamülünü öğrenmenin içine düştüm. Kafanızda deli gibi araştırıp kafayı yercesine kendini kaybeden bir Yeşil Fularlı Kız da canlandırmayın. Tam tersi, karşıma bir şekilde çıkan işaretleri, izleri takip ederek öğreniyorum, kendimi, hayatı, evreni. İlgimi çekerse araştırıyorum. Ve şunu kesinlikle söylemiyorum: Bugüne kadar neredeymişim, aslında neler oluyormuş, neler olacak? Diyorum ki, benim zamanım, şu an. Ve yaşıyorum, görüyorum, izliyorum. Bunu bilimsel olarak neye bağlayabiliriz peki? Evet, yapay zekâ belki. Artık bir yerde bir konuyu araştırmamıza gerek yok. Konuştuğumuz herhangi bir konunun telefon, tablet ya da bilgisayarda bize sunulduğunu görebiliyoruz. Etkisi büyük, inkâr edilemez. Yakında sadece düşünmemiz bile yeterli olacak. Peki sadece yapay zekaya bağlamak ne kadar doğru? Tartışabiliriz.
İçimdeki Kül Olmuş Ateşi Yaktım, Siz de Yakın!
Demem o ki, bir yeni dünya düzeni geldi geliyor. Biz buna hazırız, yenileri için de hazırlanıyoruz. Jetgiller gibi bir dünyayı biz görebilir miyiz bilmiyorum, bizden sonraki nesiller görebilir belki ama dikkatinizi çekmek istediğim konu aslında, yıllardır gözümüze sokulan ama görmediğimiz, göremediğimiz hem dünya hem evren hem yaşadığımız toplum hem de kendi hayatımızla ilgili gerçekler. Bunları görmeye ne kadar hazırız? Aslında neyin içerisinde yaşıyoruz, ne istiyoruz? Bize gerçekten neler iyi geliyor? Ya da sevdiğimiz ama zararlı neler var hayatımızda? Herkese iyi gelen, doğru diye empoze edilen her şey bizim için ne kadar doğru ve gerçek? Ve bunlara ne kadar tabii olmak zorundayız? Dönüşüme cesaretimiz var mı? Belki de hayatımızda yaptığımız ufak bir değişim hem psikolojik hem de fiziksel sağlığımıza şifa oluyor, farkında mıyız? Her birimizin bu hayattaki amacı, varoluş nedeni nedir? Belki yarın öleceğim belki bir elli yıl daha yaşayacağım kim bilir. Ama şunu biliyorum ki, içimde kül olmuş yanmayı bekleyen ateşi yaktım. Gittikçe ısınıyorum ve artık üşümüyorum.
Dışarı çıktığınızda gökyüzüne benim için de bakıp derin nefes alır mısınız?
Algılarımızın daha da açılması dileğiyle,
Sevgiler