Yapım Yılı:2017
Yayın Tarihi: 31 Mart 2017
Sezon: 1
Süre: 60 dk.
Yapım: Ay Yapım
Yönetmen: Mert Baykal
Senarist: Nüket Bıçakçı
Oyuncular: Serenay Sarıkaya, Ozan Güven, Mehmet Günsür, Berrak Tüzünataç, Osman Sonant, Büşra Develi, Tülay Günal, Hivda Zizan Alp, Merve Çağıran
Tür: Drama, Romantik
Yayın Kanalı: Puhu Tv
Ülke: Türkiye
Köşebaşınızda Fi dizisi yer almalı mı size bırakıyorum ama birçok açıdan ilgi çekici, yenilikçi ve sektörün var olan düzenini yerinden oynatmaya aday bir kırılma noktası olduğunu düşündüğüm için ben takip ediyorum. Dolayısıyla saydığım etkenlerden dolayı şimdilik benim köşebaşımda olmaya devam edecek. 16.06.2017 itibariyle sezon finali yapmış olan diziyi değerlendirmenin en sağlıklı olduğu zamandayız diyebiliriz.
Neredeyse on yılı aşkın süredir Türk dizilerinin iki – üç saate varan sürelerinden şikâyet etmeyen kalmamıştır herhalde. Gerek izleyiciler açısından gerekse de yapım ekibi, oyuncu ve set çalışanları için çileli, bıktırıcı bir hal aldığını cümle âlem biliyor. Dizilerin konularının ve senaryolarının kalitesiyle oynayan, oyunculuklara yansıyan ve konudan uzaklaşılmasındaki en üst sıraya yerleşen etken dizi sürelerine yapımcılar, yıllardır el atmadı ya da el atmak işlerine gelmedi diyelim biz. Prime time denilen ana haberlerden sonra gece yarısına kadar olan süreden bahsediyoruz. Kanal ve yapımcıların işine gelen noktalar yok mu, hem de nasıl. Başka bir programa yatırım yapmalarına gerek kalmıyor. Maliyetleri düşürüyorlar. O akşamı tek bir programla bitirmiş oluyorlar. Bununla beraber ilk zamanlar ses çıkartan Türk izleyicimiz de sesini yavaş yavaş kesti. Duruma alıştı, uyuştu ve bekler oldu. Bağımlılık olan bu durum, kaliteyi bile düşürürken, sezonda neredeyse yüze yakın proje batarken, sizce bu durum sadece izleyicilerin beklentisine mi bağlı? Kanal sahipleri, yapımcılar ya da bu alandaki otoritelerin hiç mi etkisi ve yönlendirmeleri olamaz?
Geldiğimiz noktayı tartışaduralım, bu sezon gidişata dur diyebilecek ve dünyanın sarıp sarmalandığı kısa süreli bölüm ve sezonlara göz kırpan, yenilikçi bir durumla karşılaştık, Puhu Tv. Bizim ve bizden sonraki nesil internet ve yabancı dizilerle tanıştığından beri Türk dizilerine bakmaz olduk. Güzel ve kaliteli Türk yapımları yok mu, var elbet. Ama o uzun saatler, uzun bakışmalar, araya giren geçmişe yolculuklar, yeter dedirttiriyor. Dünyada kısa süreli dizilerin yaratıcılıkları konu ve senaryo bazında büyük bir ivme kazanmışken, bizim sektör, yapımlarımızın neredeyse sadece yurt dışı satışlarından ivme kazanmaya çalışıyor.
Puhu Tv de izleyicimizin karşısına hemen büyük bir radikal değişiklikle çıkmamak için önce sevilen tüm eski ve sezonda olan güzel yapımları bünyesine ekledi. Ama digital dünya ve internet üzerinden seyredilen dizilerin geldiği noktada ne yapmalıydı da ses getirip ilgi odağı olmalıydı? Bütün soruların işte cevabı: “Büyük prodüksiyon ve önemli bir oyuncu kadrosuyla karşınızda: Fi” Türkiye’nin en önemli, sevilen ve ciddi bir hedef kitlesine sahip oyuncularının bir araya gelmesiyle fırtına koptu. Daha başlamadan, fragmanlarıyla öyle bir noktaya taşındı ki tüm Türkiye, bunun Türkiye standartlarını aştığını gördü, beğensin ya da beğenmesin. Sektöre sızıldı artık. İlerleyen sezonlarda farklı projelerle de devamı gelecektir.
Ücretsiz olarak internet üzerinden yayın yapan Puhu Tv, 2017 yılının başlarına damgasını vuran, çok ses getiren ilk digital dizisi olan, Fi dizisini yayına koydu. Azra Kohen’in kaleme aldığı Fi – Çi – Pi serisinin ilki olan Fi isimli kitabı senaryolaştırıldı. Serinin ilk kitabının da ismi olan Fi, her yerde karşımıza çıkan anlamıyla kusursuz güzellik ile ilgili geometrik ve sayısal bir orana verilen bir isim. Daha sonra güzelliği içeren mimarlık ve sanat dallarında da sık sık kullanılmaya başlanmış gizemli bir sayı. Bu sayının hayatlarımızdaki kerameti de, kişilerin sürekli olarak aşkta ve hayatta kendi Fi sayılarını yani altın oranı aramalarından kaynaklanıyor. Tabi ki tek bir cümleyle konunun özü anlaşılamaz. Fi kitabını okuyanlar fazlasıyla üzerine yorum yapacaklardır ama okumayanlar için başlangıç olarak şöyle söyleyebilirim: Hayatlarımızın her alanında, her köşesinde sahip olduğumuz ya da olmaya çalıştığımız tecrübelerin süreçlerini ve bize kattıklarını ya da – bizden aldıklarını gerçekçi bir dille anlatıyor. Kitabın ve dizinin sansürsüz olduğu için sadece erotik başlığı altında değerlendirilmesini doğru bulmuyorum. Tek etken o olmamalı. Yani hayatlarımızda hiç mi ihtiras, manipülasyon, seks, aldatma, zeka oyunları yok? ‘Bunlar sadece dizi ve filmlerde olur’ klişesine bağlamayalım lütfen.
Fi kitabından uyarlanan dizinin konusu açmak gerekirse; Can Manay adında bir psikologun yaşamına ışık tutulurken, beklemediği bir anda karşılaştığı Duru’ya ilk görüşte aşık olur. Duru’nun da müzisyen olan Deniz adında bir sevgilisi vardır. Aynı zamanda üniversitede psikoloji dersleri de veren Can, Bilge adındaki öğrencisinde bir potansiyel görür ve onu asistanı olarak yanına alır. Manay, hem aşk hem de iş arasında hayatına devam ederken, Özge Egeli adında bir muhabir de onun karanlık ve kirli geçmişini ortaya çıkarmak için çalışmaktadır. Can Manay, Duru’yu elde etmek uğruna hayatında, kariyerinde neleri feda edecek göreceğiz. Bu olayların tam merkezinde de sadece tek bir unsur var: Farkındalık..
Her şeyden önce anlatılmak istenilen konuya odaklanıp keşfe çıkmak en önemli nokta. Bu yolculukta evet karşımıza çıkan her durumu değerlendireceğiz ama merkezde olana dikkat ederek. Ayırımını iyi yaparsak, kitabı ve haliyle diziyi de gayet iyi anlayabiliriz aslında. Azra Kohen’in anlatmak istediği temel noktayı, yine kitapta bulabiliriz, hem de arka kapağında: ‘Kendi potansiyelini keşfetme cesareti gösterebilmiş gerçek kişilere, çatlama cesareti gösterebilmiş tohumlara adanmıştır.’ Yukarıda saydığım, hayatımızın temel taşlarını izlemek ya da okumak hiçbir şey, asıl zorluk onları yaşarken karşımıza çıkıyor. İçsel yolculuğunuzda yaşadığınız olaylar, altında kaldığınız baskılar ve bağlı olarak verdiğiniz kararlar, işte sizi siz yapıyor. Cesaretiniz ne kadar ya da nereye kadar?
Her zaman olduğu gibi kitabıyla diziyi karşılaştırmak konusunda ciddi anlamda acımasız olabiliyoruz. Subjektif bakarsak, evet okurken kendi kahramanlarımızı kendi profillerimize göre yaratırız ve başkalarının da gelip onları dağıtmasına izin vermek istemeyiz. Ama yapmayın, objektif bakalım da siz de kabullenin. Kitapta tasvir edilen kahramanların fiziksel olarak oyunculara benzemesi beklenir ama çok önemli midir bence çok da önemli değil. Asıl karakter olarak fazlasıyla benzemelerini ve tabi ki çok benzerlik olmasa da fiziksel olarak da biraz andırmalarını beklerim. Fi dizisinde bunun karşılık bulduğunu söyleyebilirim. Oyuncuların seçimi ve hazırlığı bu anlamda güzel bir çalışmanın ürünü olmuş. Her bir karakterle oyuncuyu eşleştirdim diyebilirim. Ozan Güven’den Mehmet Günsür’e, Serenay Sarıkaya’dan favorim olan Osman Sonant’a kadar hepsi tam oturmuş. Beni oyunculuklarıyla etkileyen isimlerse, ana karakterlerin dışında Osman Sonant ve Berrak Tüzünataç.
Tüm oyuncuların oyunculuklarını değerlendirirken, her zaman karşılaştığım ama yanlış olan bir incelemeyi söylemek durumundayım. Oyuncuların gerçekteki karakterleriyle, yapımlardaki karakterleri karıştırılıyor. Ve doğru bir değerlendirme yapılmıyor. Fi’ye bakarsak; kitapta konu edilen karakterlerle, dizideki karakterler büyük oranda benzerlik gösteriyor. Fi dizisinin ayrıca ana oyuncu kadrosu yetmezmiş gibi yardımcı ve konuk oyuncu kadrosu da oldukça kendinden bahsettiriyor. Özge Özpirinçci, Sezin Akbaşlıoğlu, Armağan Oğuz, Defne Kayalar ve Emir Benderlioğlu gibi güçlü isimler konuk ve yardımcı rollerde yer alırken; Cem Yılmaz da Ozan Güven’e destek olarak küçük bir sahneyle diziye konuk oldu.
Dizinin, yurtdışındaki standartları aratmayan çekim ve görsellik kalitesini gerçekten takdir ediyorum. Sonunda Türkiye’nin çoktan hazır olduğu ama bir türlü harekete geçilemeyen standartlarda çalışılması, özen gösterilmesi umut verici. Umarım önümüzdeki sezonlarda da buna benzer ve daha fazlalarını izleriz. Peki, hiç mi rahatsız olduğum nokta yok? Dizinin ve bu tarz yapımların daha iyi bir noktaya taşınması için söylenmesi gerektiğine inanıyorum. Konuların açıldıkça daha da karmaşıklaşması ilgiyi arttırıyor. Bununla beraber dinamiğin, ritmin yükselmesi gerekirken daha sakin ve normal bir seyirde konuların işlenmesi, beklentimi karşılamadı. Dinamiği gittikçe artan bir konusu varken hele ki standartları zorluyorken bu detay gözlerden kaçırılmamalı. Bir aksiyon ya da macera konulu bir dizi olmadığını biliyorum. Ama o tempoyu da fazla hissedemedim.
Sezon boyunca izlediğimiz bölümler, sezon finalinde çözülmüş gibi oldu. Tüm neden – sonuç ilişkilerinin neredeyse açıklığa kavuştuğu sezon finalinde, tüm kahramanların değişimleri, cesaretleri ortaya çıktı. Önümüzdeki sezon için, ‘bitti derken, asıl şimdi başlıyor’ dedirtti. Ve gelelim Serenay Sarıkaya’ya.. Güzel kadın, evet hatta rolü için bir yıl boyunca bale, lirik dans ve pilates eğitimi aldığını okumuştum. Ama rolünün dansçı olma kısmıyla tam bütünleşemediğini düşünüyorum. Daha fazlasını yapabilecek gibi görünüyor, ama her ne hikmetse ben o gerçekçiliği, doğallığı göremiyorum. Bu da diğer öğeleri de etkiliyor. Çok çalıştığı fazlasıyla belli oluyor ve dans sahnelerinin dışındaki performansına da beğeniyorum. İşte standartlar yükseliyorsa, daha iyi olması için yapıcı detayların sürekli gündemde olması gerektiğine inanıyorum. Şunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki burada sadece Serenay Sarıkaya’da iş bitmiyor. Yönetmenin bizi bu anlamda cidden kandırması gerekiyor. İkinci sezonda daha iyi olabileceğini umuyorum.
Özellikle de bir isteğim var ki, hemen her dizi ve yapımda karşılaşıyorum. Dizinin ana damarlarını oluşturan hiçbir detayın ya da oyuncunun diziden çıkarılmaması. Öyle bir noktada bırakıldı ki, yeni sezonda bir taş bile eksik olsa izleyici etkilenir. Çok yakın markajda olduklarının da farkındadırlar. Dünya standartlarına yaklaşan ilk Türk digital dizimiz Fi’ye başarılarının artması diliyorum.
Sevgiler