Depremler, seçimler, doğal afetler, göçler, savaşlar.. Hem dünyada, hem ülkemizde hem de kendi hayatlarımızda. Çok uzağa bakmamak lazım diye boşuna demiyoruz. İlk önce kendimize bakalım, bakamıyorsak aynaya bakalım..
Çok uzun zaman oldu. En son yazdığım yazıya baktım, sistem değişmiş, ben değişmişim – hem de çok – ve kendimi bulma yolculuğunda az mıdır çok mudur bilemem ama bir yol almışım. Ve o yolda yürümeye, kendimce mücadele etmeye devam ediyorum.
Cesareti olmayan, adım atmaktan korkan, sonuca odaklanan, toplumun, sistemin sunduklarıyla yetinen bir Yeşil Fularlı Kız’dan, atak, risk alabilen, sonuca değil, sürece bakmayı öğrenen bir Yeşil Fularlı Kız a dönüşmüşüm. Ama en güzeli fuların rengi hala yeşil. Bu uğurda kendimi severek, insanlığıma sarılarak devam etmişim, ediyorum da. O saçları örgülü, sokakta arkadaşlarıyla oyun oynayan küçük Yeşil Fularlı Kız’a sadakatim hep devam ediyor. ”Ne yaşarsan yaşa ama özünü, samimiyetini kaybetme” Özünü kaybetmemek uğruna çevrendekileri kaybetsen bile.
İnsanın Kendine Dışarıdan Bakması Ne Büyük Meziyet!
İnsan kendindeki değişimlere inanamıyor çoğu zaman. Dışarıdan bakmayı öğrenmek.. Ne büyük meziyetmiş. Çok hata yaptım, bilerek bilmeyerek. Ve yapmaya da devam ediyorum. Ama en güzeli ne biliyor musunuz, aynı hataları yapmıyorum. Ve hata yapmanın ne kadar güzel olduğunu – bakmasını ve görmesini bilirsek – ne kadar değerli olduğunu yaşamak gibisi yok.
İnsan Kendine Emek Verdi mi Oluyor
İnce ince kendine emek ver, odaklan!
Kim derdi ki bundan 3-4 yıl öncesinden bugün böyle bir kadın olacağımı, kimse.. Hayat, çevremizdekiler ya da toplum ya da dünya, ne empoze etmeye çalışırsa çalışsın ya da öngörülen hedefler için hayatlarımız ne kadar dejenere edilmeye çalışılırsa çalışsın, bir şey değişmiyor. İnsan olan, insan. Doğada, hayatta nadir görülen, az bulunan şeyler daha da değerlenir, kıymetlenir ya insanlığımızda öyle artık. Ben çok değerliyim, çok iyiyim demiyorum kesinlikle. Sahip olduğum değerleri mümkün olduğunca iyisiyle kötüsüyle sahiplenip olduğum kişinin en iyi versiyonunu yaşamaya ve ortaya koymaya çalışıyorum. Ve öyle de yaşamaya devam ediyorum.
Son 3-4 yıla dikkat çekiyorum evet ama yaşadıklarımın beni bugüne getirdiğini bildiğim için tek bir yazıda paylaşamam. O kadar kısa ve sığ değiller. Ben de derin kapılar açtılar, bilinmez olduğum yönlerimi ortaya çıkardılar ve çıkarıyorlar. Aslında hayat sadece kendi yolculuğumuzdan ibaret. Çevremizde olup bitenlerin etkileri bize yansıyabilir evet ama biz ne kadar olanların içerisindeyiz ya da ne kadar ilgilendiriyor? Görünen ile gerçekte olanları ayırt edebiliyor muyuz? Edemediğimiz durumda neyin mücadelesini veriyoruz peki? Var olmak? Kanıtlamak? Kime, neyi ispat ediyoruz? Kendimize mi? Karşımızda olan insanlar ya da toplum bunları görebiliyor mu, görse bile hak ettiği gibi karşılık gösterebiliyorlar mı? Sorarım o zaman, hak nedir, nasıl elde edilir?
Farkında Olmaya Niyet Etmek Çok Şey Değiştiriyor
Algını Aç!
Bu sorunun net bir cevabı vardır elbet ama hepimizdeki tezahürü farklıdır ama aynı kapıya çıkar evet. O yüzden çevremize, yaşadıklarıma müdahale, kontrol ve daha nicelerini bıraktım. Ben benim, iyi yanlarımı köpürtüp, kötü yanlarımı törpülüyorum, eksik yönlerimi geliştiriyorum anlamına pek tabii ki geliyor. Kendimle uğraştığım, ilgilendiğim her an, hayatın asıl akışına dahil olduğumu görüyorum, fark ediyorum. Yeşil Fularlı Kız’ın bu halini yaşadıkça daha bir sever oldum, daha bir hayatın içinde oldum. Hani derler ya, eşlik etmek isteyenler hayatıma eşlik edebilirler, eşlik etmek istemeyenleri misafir edip güzelce uğurlarız. Ve her insan nerede nasıl mutluysa öyle kalsın, öyle mutlu olsun, ben dahil.
Hem çok şey söyledim hem hiçbir şey gibi oldu. Ama okuyunca anlamak isteyen anlıyor, görmek isteyen görüyor. Ne mutlu bize o zaman.
Sevgili dostlar, yazmayı ve paylaşmayı her zaman seven, bir noktada dursa da hep devam eden bir Yeşil Fularlı Kız olduğunu bilin yeter.
Görüşmek üzere
Sevgiler