Daha önce alerjik rinit rahatsızlığımı bilen arkadaşlarım bilirler, hayatımın son 20 yılını neredeyse bu konuda cebelleşerek geçirdim. Hatta sitede sürecimi anlattığım “Gözlerimi Yaşartan Deli Hastalık: Alerji” yazım var, isterseniz okuyabilirsiniz.
Yukarıda bahsettiğim yazıdaki kadar geçmişteki sürecimi detaylı anlatmayacağım elbet ama biraz sonra bahsedeceklerimden sonra özet bir bilgiye ihtiyaç duyacağız. O yüzden olabildiğince kısaca anlatmak istiyorum. Küçüklüğümden beri girip nezle ile boğuştuğumu zanneden çevrem, beni antibiyotik ve iğnelere boğan sevgili doktorlarım rahatsızlığımı tespit edemediler. Yıllar boyu hasta olarak yaşayan bir Yeşil Fularlı Kız olarak bugünlere geldim. Daha doğrusu iki-üç yıl öncesine kadar öyleydim. Yaklaşık üç yıl öncesine kadar neler mi yaşadım, buyurun anlatıyorum.
Akılda kalması açısından bu süreci Korona virüs ile hayatımıza giren pandemi öncesi ve pandemi sonrası olarak ikiye ayırıyorum. Pandemi öncesine kadar toplamda 4 ameliyat, alerjik rinit teşhisinin son 15 yıl içerisinde konulması, çoktan %70 e varan koku kaybının ortaya çıkması ve bir sürü ilaç tedavisinden sonra bir isyan başladı içimde. Çünkü alerji ilaçlarını kullansam da kötüydüm. Sürekli hapşırma, burun akıntısı ve gözlerimin yaşarmasından hayat kalitem sıfırın altına iniyordu. Egzama ataklarını ve yoğunluğunu söylemiyorum bile. Peki bu isyanı ne başlattı?
Hayatımın Özeti: Pandemi Öncesi (P.Ö.) ve Pandemi Sonrası (P.S.)
İki duruma aslında teşekkür etmeliyim. İlk teşekkürüm (ironi içerir) pandeminin devreye girdiği 2020 yılının yazında tekrar poliplerin alınması ve sinüzitin temizlenmesini içeren son ameliyatıma gelsin. Genellikle ameliyat olduktan bir iki yıl sonra ufaktan ufaktan sıkıntılarım başlardı. Ama bu sefer bir iki ay geçer geçmez abartmıyorum, tekrar aynı sıkıntıları yaşamaya başladım. Ben İzmir’de yaşıyorum ama doktorum İstanbul’da. Ve ikinci teşekkürüm de pandemiye gelsin. İçindeyken yaşadığımız birçok şey ne kadar kötü geliyor değil mi? Sokağa çıkma yasakları, hastanelerin durumu derken alerji ilaçlarımı yazdırmak için bile hastaneye gitmiyordum. Eczaneden kendi cebimden almaya başlamıştım, siz düşünün halimi. Ve en sonunda, “Hayatım boyunca tekrar tekrar ameliyat olup kortizon almak istemiyorum.” “Bunun hiç mi doğal yollarla olabilecek bir çözümü yok, olmalı Sadece ben bilmiyorumdur” dememin üzerinden tam da üç yıl geçmiş.
Pandemi süresince bu sorumun cevabını almaya niyet ettim. Ama kalpten ama taa derinlerden. Ve söz verdim kendime, alakalı ya da alakasız her işareti dikkate alacaktım. Sorduğum soruya aslında “Götür beni gittiğin yere” demiş oldum. Sonra internetin ve sosyal medyanın gücü konuştu benimle. Ya da yapay zekanın gücü.. Karşıma bu alanda paylaşımlar yapan instagram hesapları çıktı. Zaten bir iki tanesini önceden takip ediyordum. Ve yıllar içerisinde paylaşımlarına, sürecine çok güvendiğim “Glutensiz Dünya” ismiyle yıllar önce tanıştığım şimdiki hesabı “Merih Kafası” olan Merih Hanım hikayesinde bir workshopdan bahsediyordu. Sağlıklı yaşam üzerine ama iyotun hayatımzda oynadığı role kadar değinen 3 günlük dolu dolu eğitim diyebileceğimiz bir workshop düzenliyordu. Mottom neydi: Tüm işaretleri dikkate alacaksın!
Ve Yolculuk Şimdi Başlıyor!
Tamam katılıyorum dedim, başvurdum. Ve bir başladı, pir başladı. Hastalıklarımızın kökenleri, neden-sonuçları. Doğada bulunan şifalar, çareler. Beslenme alışkanlıkları ve daha niceleri. Öyle bir aydınlanma, farkındalık yaşadım ki anlatamam. Yıllar geçmesine rağmen hala “No:40 Uğurlu ve İyotlu” whatsapp grubumuz durur, yeri geldiğinde hepimiz birbirimize destek oluruz. İyi ki yollarımız kesişmiş, ne diyebilirim ki. Merih Hanım’a da emeği ve desteği için tekrar teşekkür ediyorum. İkinci günüydü sanırım, iyot hareketini başlatan Dr. Hasan Hüsnü Eren ile zoom üzerinden bir görüşme gerçekleştirdik. Bahsettiğim workshop içerisinde kimler vardı biliyor musunuz? %99 luk kısımda doktorlar, eczacılar ve homeopatlar, %1 lik kısımda da sağlık alanında çalışmayan kişiler olarak biz. Konuşulan konular ve verilen bilgilere baktığımda yıllardır uyuduğumuzu hissettim.
Uyanış Başlıyor..
Peki o ikinci gün ne oldu? Beni bilen bilir, her zaman nereye gidersem gideyim alacaklarımı, yapacaklarımı not ederim. Gereksiz ve küçük bir detay olarak görülen bu huyum bana çok şey kazandırıyor. Dolayısıyla doktora giderken de tahmin ettiğiniz gibi tüm sorularımı yazarım, gittiğimde kaldığımız 5 dk da herşeyi öğrenmiş ve tatmin olarak dönerim. Bu görüşmede de aynı şeyi yaptım. Tüm hastalıklarımı az çok, önemli önemsiz sıraladım bir kağıda. En sonda soru cevap yapıldığında hepsini yazdım. Pandemide hastanelere hiçbir şekilde gitmek istemediğimi de belirttim. Ve tüm doktor ve eczacılar istisnasız aynı reçeteyi verdiler: “Gluteni, süt ve süt ürünlerini bir süre hayatından çıkart, düşük dozda her gün iyot kullan” “Önemli bir rahatsızlık ya da etki görmediğin sürece bir aya yakın kendini takip et, değişiklikleri gözlemle. Ekstra bir rahatsızlık yaşayacağını düşünmüyoruz ama olursa lütfen doktoruna başvur” dediler.
Hep Birlikte glutensiz beslenmeye “Merhaba!” diyelim!
Bu reçeteyi milli görev gibi ele aldığım için hemen başladım araştırmaya: “Glutensiz beslenme ne, nasıl oluyor?” Karşıma çıkacak ya, 21 günlük glutensiz beslenme programı çıktı ve hemen başlıyordu. Bunun için de Sezgi Hanım’a çok teşekkür ederim. Sayfalarını sizlerle de paylaşıyorum: Sezgisel sağlık ve Gluteni Bırakanlar Kulubü. İnceleyebilirsiniz. Ve böylece tanışmış oldum glutensiz hayat ile. Bana verilen reçetenin hepsini uygulamaya başlamamın üzerinden sadece 1 hafta geçti arkadaşlar, bir ay değil. Rahatlamaya başladım. Bir değişiklik oluyordu metabolizmamda ama adlandıramıyordum. Alerjimin yoğunluğu azalmaya başladı, sabahları dinç uyanıyorum gibi gibi. Ama yine de sıkıntılarım tamamen ortadan kalkmadı. Bir şey eksikti ama ne?
Puzzle’daki Eksik Parça: Tamamlayıcı Tıp ya da Bütünleyici Tıp
Katıldığım tüm bu workshop ve programlardan bize kalan güzel dostlukların olduğu gruplarımıza döndüm ve sordum. Ara ara danışıyoruz, derken “Tamamlayıcı Tıp, Bütünleyici Tıp” kavramları girdi hayatıma. Dedim tamam ona da bakmak istiyorum. “Her şeyin merkezi İstanbul tamam ama İzmir’i geçtim Ege bölgesinde bu alanda iyi olan doktor yok mudur?” dediğimde birbirinden bağımsız, habersiz gruplardan çıkan tek bir isim vardı: Uzman Dr. Mernuş Kadifeci Tümer. Hemen iletişime geçtiğimde gidemedim ama gittiğim ilk fırsattan sonra bambaşka bir yolculuk başladı. Şu an farklı bir noktadayız sevgili doktorumla ama zorlu ve bir o kadar da keyifli, sonuca ulaştığımız bir süreç yaşadık ve yaşıyoruz da. En son geldiğim noktada ona olan teşekkürüm bambaşka. Burada kullanacağım hiçbir kelime karşılık bulmayacak. Ancak yaşayarak görmek ve hissetmek gerekiyor. Sadece bu kadarını söyleyebilirim.
Bu noktadan sonra işin rengi değişiyor. Ve bu renklenen hayatım, başka bir yazıyı hak ediyor. Özet şeklinde burada kısaca bahsetmek istemiyorum. İlerleyen yazılarımda bahsedeceğim. Burada ise, konunun özüne değinip bırakacağım, çünkü her şeyin başı ve özü o. Eğer sahip olduğumuz ne hastalık varsa fark etmez, gerçekten kurtulmak istiyorsak, şifa bulmak istiyorsak o niyetle çıkmak gerekiyor. Ruhen buna hazır mıyız? Yoksa gidip tahlilleri yaptırıp verilen vitaminleri kullanıp klasik doktor hasta mantalitesi ile mi devam edeceğiz? Ya da ilk görüşmede sonuç mu almak isteyeceğiz? Bu sorular o kadar önemli ki, bu sürecin neredeyse temel taşları. Ben Mernuş hanım ile görüşüp benden istediği tahlilleri söylediğinde, kendisine söylediklerim hala aklımda: “Ben yıllar içerisinde çok yoruldum, bıktım Mernuş Hanım. Benden ne istiyorsanız yapmaya hazırım, teslim oluyorum. Her dediğinize uyacağım. En azından her dediğinizi uyguladım bakın ama olmadı demek istiyorum. Ama oldurursak da muhteşem olur.”
Uykudan Uyanınca Nefes Almak Ne Kadar Değerli Oldu, Tarifi Yok!
Nefes almaya şimdi! başladım desem, inanır mısınız?
Ve benim gerçek uyanışım, yolculuğum böyle başladı. Ruhum, zihnim, bedenim hazırdı ve beraber hareket ediyordu. Bunu neden özellikle söylüyorum. Doktorumun ya da bir nevi şifacımın söylediği “Ruh, beden, zihin hazır değilse ya da üçü birlikte çalışmazsa, ben sana ne yaparsam yapayım, etkili olmayacak. Hazır mısın?” cümlesinden dolayı söylüyorum.
Sürecimi ve yaşadıklarımı bir sonraki yazımda anlatacağım ama ipucu verebilirim. İnanılmaz bir 7-8 ay geçirdim. Sağlığıma bu kadar kavuştuğum bir dönemim olmamıştı. Sonraki üç dört ayda yaşadığım olumsuz, üzücü bazı olaylardan dolayı sekteye uğrayıp tetiklense de bazı rahatsızlıklarım, hiç fark etmez. Yine o yoldayım ve eski Yeşil Fularlı Kız ile alakam yok. Bu süreç uzun yol koşusu gibi, yorulunca dinlenip enerjini toplayınca tekrar koşmak gibi. Hayatın sana verdiklerini olduğu gibi kabul edip görmen gerekeni görmek gibi. Görebilene, yaşayabilene, fark edebilene ne mutlu!
Yaşadığımız bu hayatta her şey mümkün, sadece isteyelim ve cevapları bize gelsin. Ama uygulayalım, adım atalım. Hayat gerçekten beslenmemizle, ufak bir iki dokunuşla öyle bir değişiyor ki, inanamazsınız! Bu süreci ve deneyimi belki hiçbir zaman tam anlamıyla size aktaramayacağım. Belki de en doğrusu sadece bende, yaşayanda kalmasıdır. Ama anlatmam gereken, paylaşmam gereken kadarını sizlerle paylaşacağım. Bir kişiye bile yol açsa, çok mutlu olurum.
Farkındalığınızın artması dileğiyle,
Sevgiler