İnsanımız ne kadar da her şeyin farkında ama bir o kadar da her şeyi saklama ya da onlardan kaçma eğiliminde! Yaşadıkça, gözlemledikçe insanların daha da içine kapandıklarını ama hiç öyle değilmiş gibi davrandıklarına şahitlik ediyorum. Hani şu meşhur güçlü duruşu sergileme biçimi olarak görüyorlar ya artık sessiz kalamıyorum. Ne oldu da Yalnızlık Neden Tercih Edilir? başlıklı yazı yazma ihtiyacı duydum? İnsanlığımızın, içinde yaşadığımız toplumun herhalde gözümüze soktuğu durumlardan sadece bir tanesi yalnızlık. Evet biliyoruz, evet kimisi seviyor, kimisi de başka nedenlerden dolayı kendilerini içinde buluyor. Ama inanın, insanın kolaya kaçması ya da kibir seviyesine dayanan “ben böyleyim, çevrem kabul ederse ne ala” tarzı yaklaşımları kendisine zarar vermesinden öteye gidemiyor. Geçen günlerde katıldığım bir yemekli organizasyonda, insanların aslında ne kadar da çok kaynaşmaya, paylaşmaya, sevmeye, sevilmeye ihtiyacı olduğunu görünce hemen bu konuyu düşünmeye başladım. Ki organizasyonun temel amacı insanların içindeki yalnızlıklarından sıyrılmalarını sağlayarak hem eskiden tanıdıkları, hem de yeni gelen kişilerle güzel vakit geçirmelerini sağlamaktı. Hiç kimse çok iyi tanıdığı kişilerle yan yana oturtturulmuyor, karışık olarak kime neresi uygun görüldüyse o masaya oturuyor. Ben o amaçla gitmemişken karşılaştığım manzara şaşırttı beni. Organizasyonu düzenleyenler, ne de güzel düşünmüşlerdi. Bunun yurt dışı örneklerine başka versiyonlarıyla alışkınken, ülkemizde rastlayamamak üzücü.
“Herkesin yalnızlığı var, onu ortadan kaldırmak için bu organizasyonları yapıyoruz.”
Hiç tanımadığım bir ortama kapıdan girdiğim andan itibaren herkesin samimi ve içten davranması ilk önce çok garip geldi. Ne oluyor dedim, duramadım ve sordum. Yabancı ortama girildiğinde otomatik reflekslerimiz bizi resmiyete ve mesafeye davet ediyor. Zamanla, sohbet ettikçe karar verip kaynaşabiliyorsun normalde. Verdikleri yanıt açık ve netti: “Herkesin yalnızlığı var, onu ortadan kaldırmak için bu organizasyonları yapıyoruz.” Ve gece boyu her masadan hiç tanımadığım, hiç kimsenin de birbirini tanımadığı kişilerle tanışıp sohbet ettiklerini ve gayet de güzel anlaşabildiklerini gördüm. Gördüm ya, daha neler gördüm. Ama şu çıkıyor ortaya. Başka zaman ve başka ortamda birbirimizin yüzüne bile bakmayacağımız insanlar olarak orada nasıl bir büyünün etkisinde oluyoruz da herkes gayet kibar, gayet anlayışlı, ön yargısız olabiliyor? Ve tanıdıkça, sohbet ettikçe ediyor. Hepimize dayatılan, doğru gösterilen ama öyle olmayan, doğal ve insan gibi davranmak yerine, kendini farklı gösterirsen ya da gizlersen, insanların gözünde daha doğru ve daha iyi olabileceğini söyleyen merci kim ya da neresi, birisi bana anlatabilir mi? Bununla bir kere daha ispatını gördüğüm şey, insanların hangi mesleğe sahip olduğuyla, ne kadar para kazandığıyla, ne giydiğiyle, bir iki davranışıyla yargılamanın sonu olmadığı ve insanın kendisinden uzaklaştırdığı. Kendisinden dediğimin farkındasınız değil mi, insanlardan uzaklaşmaktan bahsetmiyorum. Hangi ortamda olursanız olun, eğer düşünceleriyle, sahip olduğu her niteliğiyle kabul ettiğinizde hayatınız normale dönüyor ve kendinizi buluyorsunuz. İllaki çok iyi anlaşacaksınız, arkadaş olup ömür boyu görüşeceksiniz diye bir şey yok ki. Hayatınız içerisinde belki kaç farklı ortama giriyor, kaç farklı insanla tanışıyorsunuz, hepsiyle iletişim halinde olmanız mümkün mü, tabi ki değil. Bunu kast etmediğimi biliyorsunuz. Sabah okula, işe, markete veya nereye gidiyorsanız giderken bile etrafınızdaki insanların farkında olarak selamlaşmanız ya da ortak bir toplumsal olaya tanıklık ediyorsanız yardımlaşmanızdan bahsediyorum. Çok mu zor, sizi engelleyen ve gittikçe yalnız kalmaktan başka bir şey istemeyen güç nedir? Ne zamandan beri yalnızlığı aşırı sever oldunuz? Düşündünüz mü?
Sosyal çevrenin, toplumsal yaşanan ekonomik, siyasal ve tabi ki teknolojik gelişmelerle ortaya çıkan sorunların neticesinde geldiğimiz noktanın içerisindeyim ben de, biliyorum. Başka bir dünyada yaşamıyorum. Ben bir şeyleri farklı yapmaya çalışırken, etrafımın direnmesi karşısında ben de zorlanıyorum. Belki milenyum çağında doğmuş ve bu döneme kadar doğan ”Z kuşağı” olarak adlandırdığımız neslin girdabını biraz da biz yaratıyoruz. Yani söylemem o ki bir üst nesil davranışsal ve düşünsel boyutta bozulmaya, dejenere olmaya başlıyorsa, sonraki nesiller de nasbini alıyor. Toplumumuzun siyasal ve ekonomik sorunları, ilişkilerimizi ne kadar da kötü etkiledi ve etkilemeye de devam ediyor. Zincirin halkaları gibi birbirinden ayrı düşünülemeyen unsurlar. Zamanında yaşanılan kötü olaylar, aile, akraba, konu komşu, arkadaşlık ilişkilerini yıpratırken, herkesin sevgiye, birlik beraberlik anlayışına bir set vurdu. Hiç kimse kendisini garantiye almadan, çıkar elde etmeden, kazancı olmadan sadece bir işe değil, arkadaşlığa bile girmiyor. Peki benim gibi düşünenler ne için uğraşıyor? Bilmeyenler için bir efsaneleşmiş hikaye olarak kalan, bilenlere ise küçük bir hatırlatma nezdindeki bir kuple karşınızda: Mahalledeki bakkalın o kurabiye, bisküvi kokan havasıyla, Ayşe teyzenin yorulduğunuzda hiç tereddüt etmeden yaptığı salçalı ekmekle, Mehmet amcanın hayata dair anlattığı hikayelerle öğrendik yaşamayı, sevmeyi, beraber olmayı. Evet kalmadı, büyük şehirlerde mahalle kültürü, hatta kasabalarda bile olmadığından yakınan kişiler var. Bu hayatta, herkes kendinden ve kalbinin dokunduğu kişi ve olaylardan sorumludur.
Bahsettiğim tüm bu detaylar, her kişinin küçüklüğünden beri sahip olduğu sandığı ve biriktirdiklerine özenle bakmasıyla anlamlı hale gelecektir. Buradan geçmişte yaşayın, geçmişe takılıp kalın demiyorum. Size anlam katan, sizi mutlu eden, beraber olmayı hatırlatan en ufacık anların, değerlerin, eşyaların tozunu almayı, yenilemeyi unutmayın diyorum sadece. Onlara değer vermedikçe, ışık hızıyla hayatımızı başka boyuta geçiren internet, teknolojinin esiri olursak, beraber vakit geçirmenin, birbirine koşmanın, güzel şeyler biriktirmenin ne anlama geldiğini nasıl bileceğiz? Bilemeyeceğiz. Esiri oldukça bunların, tek başınalığın yarattığı rahatlık, zarar verici boyuta gelecek ve insanlığın sadece dört duvar arasında yaşanacağı bir dünyada nefes alacağız. Yaşamayacağız, sadece nefes alacağız.
Herkes, Sahip Olduğu Sandığın ve İçindekilerin Kıymetini Bilerek Mutlu Olur
Aslında çoğu kişi isteyerek yalnızlığı tercih etmiyor, bunu bilir bunu söylerim. O günkü organizasyonda da, girdiğim farklı ortamlarda da her insan yalnızlığını kenara koyabileceği bir alan, bir ortam, bir arkadaş arıyor. Söylemelerine gerek yok, gözlerinden o kadar anlaşılıyor ki. Aksini söyleseler ne yazar. İnsanlar, kendilerine dürüst davranmadıkça, siz ne yapabilirsiniz ki? Yalnızlığı tercih edenlerin kolaya kaçmalarıdır. Evet, hayat ve insanlar acımasız. Ama hiç mi yok anlaşılabilecek ortamlar, beraber vakit geçirilebilecek insanlar. Eskilere baktığınızda bakıp da göremediğiniz şeyi ben söyleyeyim. Gerçi çok duyuyorsunuz ama uygulamada yoksunuz. Herkesi olduğu gibi kabul edip güzelce yaşamak. Hala görüştüğümüz, eşimiz dostumuz ve akrabalarımıza baktığımızda, zorluklara, sıkıntılara, birbirimize yaptığımız –bilerek ya da bilmeyerek – yanlışlıklara rağmen, bir o kadar da mutlu anlarda beraber olmuşuz, birçok şey paylaşıp büyütmüşüz ki birbirimizi böyle kabul edip sevmişiz. Gerçekten, derinden.. Kusurlarımızla, güzelliklerimizle. Niye şu anda bu yazıyı okurken, yanınızda, karşınızda oturan kişiye öyle bakmıyorsunuz? Hemen artı eksi listesi çıkartıp hesap işlemi gibi sonuca göre arkadaşlık edeyim ya da bir adım bile atmanın yarattığı endişeye teslim olup yalnızlığı tercih edeyim diyorsunuz? Hayat öyle bir şey değil. Hayat, bir gün metroda sıkışıp kaldığın bir kalabalıkta birbirine bakıp düştüğünüz hale gülebildiğiniz insanlarla biriktirdiğiniz anılarla oluşur. Beklemediğiniz anlarda, tanışıp, heybenize atıp biriktirdiğiniz insanlarla güzeldir.
Biliyorum, yaşadığınız sıkıntıların, zorlukların etkilerini, sizi dönüştürdüğü insanları, “ ben önceden böyle değildim” leri “hayat beni bu hale getirdi”leri. Bizler de öyleyiz merak etmeyin. Ama bir kere sevdiklerinizle, ya da yeni tanıştığınız insanların kan akışınızı nasıl hareketlendirdiğini, sizi nasıl canlandırdığını da siz biliyorsunuz. Bu hayat beraberken güzel, yalnızken değil. Evet yineliyorum, zaman zaman yalnız kalmak iyi bile gelebilir ama süreklilik arz etmesi, kesinlikle karşıyım. İnsanların sizin hakkınızda ne düşündüğüyle zaman harcamayın. Gerçekten içinizden nasıl hareket etmek geliyorsa, gerçekten “siz” i ortaya çıkartın da o güzel yüzünüzü, kişiliğinizi tanıyalım. Bizden mahrum bırakmayın kendinizi. Unutmayın, Yalnız kalmayı tercih edebilirsiniz ama yalnızlığı tercih etmeyin lütfen. Belki bir gün karşılaşırız belli mi olur? O zaman mutlaka ama mutlaka tanışmış oluruz, merak etmeyin.
Sevgiler